10 Eylül 2011 Cumartesi

kendi

bir çok şeyleri dönüştürüyoruz bu hayatta.. ne bileyim belki geri dönüşüm kutuları belki gregor samsa'dan bahsediyor olayım. ama öyle malesef. bazı şeyler dönüşüyor. benim içimdeki insanın ne zaman devcileyin bir böceğe dönüştüğünü bilmiyorum.

bu arada bilir misiniz ruhun kirini pasını ne temizler ? ateş değil elbette onu cehennemde tadacağız. bu dünya da ki çamaşır suyumuz gözyaşı.. ruhun çamaşır suyu göz yaşı... nasıl dandik bir benzetme değil mi ?

ama sorun şu ki artık bu yaştan sonra ağlayamamak da söz konusu. yani ağlayasın geliyor. her yeni gün yeni ayrılıklara ve değişen statükolara gebe olduğu için. ama ağlayamıyorsun ?

çirkin şeyler bunlar cidden.. insan asla güvendiklerinin yamuğunu görmemeli. zaten evriminin ortalarındaki o pis ruh böceği bu yamukları gördüğünde hemen kızışıp evrimini tamamlıyor.. çirkinleşiyorum. ben çirkinleşince dünya çirkinleşiyor.

şu anda didimdeyim.. didim de bir yerlerde bir apartta.. tutku sağolsun. velhasıl öyle uzaklarda bir yerlerde olup bu kadar kendinde olmak ne kadar acıtıyor sen bilir misin sevgili bişnev ? o kadar kendimdeyim ki, kendimde de o kadar çok insan, fikir ve olay taşıyorum ki, en son ne zaman kendim lafının kendimi kastettiğini hatırlayamıyorum. (ne salakça bir cümle okunduğunda kendini geçersiz kılan :))

velhasıl şimdi çok yazmayacağım buracıklara.. daha sonra daha detaylı.

Hiç yorum yok: