13 Eylül 2011 Salı

kronik mutsuzluk hastalığına mı yakalandım bilmiyorum... bir yumru var ciğerlerimin üstüne. sicim sicim bir karmaşa.. sessizce şuracıkta ölmeyi diliyorum. hem de can-ı gönülden diliyorum ama olmuyor. bütün dost ve akrabalarım tarafından itildiğim yer hep yalnızlık oluyor. üzülmenin de bir işe yaramayacağını bildiğimden üzülmenin gereksizliği benim daha çok canımı yakıyor. üzülmeme de üzüldüğüm bir sonsuz üzüntüye hapsolmuş gibiyim. karşılıklı iki üzüntü aynasının yarattığı sonsuzlukta boğuluyorum gibi şiirsel bir dille de yalayabilirim bütün kirimi pasımı. ancak temizlenebileceğime dair şüphelerim çok fazla.

insan önce başkalarını düşünmeli diye öğrendim ben.. kendini düşünene bencil, başkasını düşünene insan derler diye bildim. bir çok yapabileceğimden, zamandan, kendimden, ve kendimle bağıntılı herşeyden biraz çalarak insanlara verdiğimde karşılık olarak gördüğüm şeyler şaşırttı beni... nankörlük-anlamazlık-bencillik üçlüsünden oluşmuş kekremsi kokteyli bana zorla içirdiler. hem de bu içirenler de öyle düşmanlarım falan değil.. sadece ve sadece iyiliklerini (mutluluklarını değil) istediğim insanlardı..

düş'tüm. d'üşüdüm.düşün'düm.. gözlerime bir avuç toprak kaçtı. temizledim ama gözlerim yaşardı. etraf bulanık. kafam bulanık, ruhum bulanık.. kaldırdım elimi
-biliyordum birileri mutlaka olurdu yanımda- 
bekledim...
-hadi diğerleri  yok sanırım ama mutlaka dostlarım olur-
bekledim...
-sevgilim...?-
bekledim...
-ailem?-
bekledim...
-annem?-
bekledim...... en sonunda dayanamadım, kaldırdığım elimi indirdim.. kendi dizlerime, kendi imkanımla kaldırdım bu ağır vücudu.. ve bıraktım çok yükseklerden bu naciz bedeni yalnızlığa.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

insanlar acımasız ne yaparsın ben çok yaşadım bunları ben de artık hayatın yükünü taşıyamıyorum çok ağır geliyor yanımda olmasını istediklerim beni yalnız bıraktı dost dediklerim di onnlar sevgili dediğim di o beni yalnızlığa mahkum ettiler işte böyle yazıyı okuduğumda çok duygulandım çünkü bende yaşadım