ne kadar da acı insanın kendinden kaçamaması.. İnsan bu.. o suçu işleyecek. kaçışı yok o suçtan. özgür irade dedikleri burada biraz yalan geliyor. bizim dinimizin bile içten içe savunmadığı bir kavram.. sadece hayır deme lüksümüz var. ama benlik olarak evetlerimizi biz hiç belirleyemedik.
komiktir elden gelen sadece tevbe etmek olsa da yne de insan kendisinden bir türlü kaçamıyor.
af bekliyorum Rabbimden, çevremden ve senden.. ama ne yazık ki sizin affettiğinizi akreple yelkovan el birliği edip mutlaka tekrar tekrar önüme koyuyor. bu temcidin pilavına istediğin kadar alerjin olsun varsın.. hiç bir faydası yok.
seni özlüyorum. en dibimdeyken özlüyorum seni hep. tutsam koparacak kadar yakın gözüken bir duygunun ilizyonunu yaşıyorum hep seninle. ama ne zaman elimi atsam sanki araya galaksiler giriyor, bloklar giriyor, başka başka evrenler giriyor, insanlar giriyor. elimi tutuyorum gerisin geri.
utanıyorum da senden çokça.. korkmama takma kafanı. utanmama tak. korku engellemez çoğu zaman beni. utanma duygusu engeller. gizlenirim hemen karanlıklara. uzaklara. hamamböceklerinden bu yüzden mi tiksinirim bu kadar bilinmez. kendimi hatırlattığından. yağlı kabukları.ışığı görünce karanlıklara kaçışı.. nükleer travmalardan bile-bok varmış gibi- yaşamak aşkıyla kurtuluverişi.. bilemiyorum.
geçmişime sünger çekmek istiyorum. rabbim dışında açık davranamadığım onca olaya sünger çekmek istiyorum. akrebi yelkovanı durdurmak çok mu zor. benim önüme geçmişin tozlarını süpürmemesini istemek çok mu zor.
ah be abim.. Rabbimden ölene kadar duyma ihtimalimin olmadığı bir şeyi senden duymak istiorum. bir kere beni affetsene. gizlediklerimden gizlemediklerimden her ne kadar kudretin yetmese de bir kere de bu sözü senden çıkmış bilmek istiyorum.. beni affeder misin?
Bişnev
25 yaşında 25 bin yıl yaşamış gözü yaşlı bir vampirin başucu eserini vermek cidden isterdim. ama veremem. sadece kendim ile ilgili, hissettiklerimle ilgili en samimi samimiyetsizliğimi dökeceğim bir platform oluşturma çabam var. eskiden burada tonla yazınsal çocukluklarım vardı. basitti. basitliklerinde bir güzellik vardı. ama artık yoklar. biraz kendimi kendime parsellemek istedim... Gerçi canım istediğimde o eski yazıları tekrar koyabilirim de. öyle de bir dünya işte.
1 Şubat 2014 Cumartesi
29 Eylül 2012 Cumartesi
ayak
Ruh tane mahkumduk ufalanırken zaman ellerimizde.
Bir kırıntının düşüşü çığlığında ve de bilen bilir yeşil bir kum'salının sığlığında
Ayaklarımı dayadım bir başlığa, silah başlığa, ölüm başlığa ya da
ayak diredim bir başlılığa.
koptu. aidiyet kadar güzel
hediye edilemeyecek kadar
kokun kadar
saçların kadar
ellerin kadar
ayakların kadar
ve kadar daha ne kadar kadar
güzel zincirin en ortanca halkası.
zayıf olanlarımız durdu güçlülerimiz ve güçlüklerimiz durdu.
kardeşlerin payı kadar
ortadan koptu ve arkası
arkası asla yarın olamayan bir özlem
ve yalnızlık ki insana insanla yalnızlığı fazla manidar.
bizim limonluğumuz içimizdeydi. dirediğim ayaklar
kirli tuvalet köşelerindeydi. ve elem.
yakamadık yine de olduk yanmalara hissedar.
Bir kırıntının düşüşü çığlığında ve de bilen bilir yeşil bir kum'salının sığlığında
Ayaklarımı dayadım bir başlığa, silah başlığa, ölüm başlığa ya da
ayak diredim bir başlılığa.
koptu. aidiyet kadar güzel
hediye edilemeyecek kadar
kokun kadar
saçların kadar
ellerin kadar
ayakların kadar
ve kadar daha ne kadar kadar
güzel zincirin en ortanca halkası.
zayıf olanlarımız durdu güçlülerimiz ve güçlüklerimiz durdu.
kardeşlerin payı kadar
ortadan koptu ve arkası
arkası asla yarın olamayan bir özlem
ve yalnızlık ki insana insanla yalnızlığı fazla manidar.
bizim limonluğumuz içimizdeydi. dirediğim ayaklar
kirli tuvalet köşelerindeydi. ve elem.
yakamadık yine de olduk yanmalara hissedar.
20 Eylül 2012 Perşembe
batın öz.
k'ayıp bir dantelin en bas notasıydı gözleri
ben bir sessizlik çekmiştim üstüme
durmuştuk, kudurmuştuk. sadece iki harf artarak
bir harf daha bulup, anlatılması yasak
o iç harlileri yaşayamamıştık.
g'ittin sen. ben kucaklarımda gözümün çocuğunu uyutmaya
ve unutmaya ç'alışırken ve bir yandan da dadılığını yaptığım o akıl çocuğuna
deste deste avuntu toplarken.
g'ittin sen.
ben meyhanenin en eğlenceli anında kırılan o tabak gibi,
ortalarda patlayan o küçük havaifişek gibi
anlamlardan, sarılmalardan yiterken.
ben bir sessizlik çekmiştim üstüme
durmuştuk, kudurmuştuk. sadece iki harf artarak
bir harf daha bulup, anlatılması yasak
o iç harlileri yaşayamamıştık.
g'ittin sen. ben kucaklarımda gözümün çocuğunu uyutmaya
ve unutmaya ç'alışırken ve bir yandan da dadılığını yaptığım o akıl çocuğuna
deste deste avuntu toplarken.
g'ittin sen.
ben meyhanenin en eğlenceli anında kırılan o tabak gibi,
ortalarda patlayan o küçük havaifişek gibi
anlamlardan, sarılmalardan yiterken.
15 Eylül 2012 Cumartesi
stabilizasyon...
Bu blog a 1 senedir bakmıyordum. hatta ne yazdığımı bile unutmuştum. ama komik geldi en son yazdığım duyguları hala hissediyor olmam. belirtmeden geçmeyeyim dedim :)
13 Eylül 2011 Salı
kronik mutsuzluk hastalığına mı yakalandım bilmiyorum... bir yumru var ciğerlerimin üstüne. sicim sicim bir karmaşa.. sessizce şuracıkta ölmeyi diliyorum. hem de can-ı gönülden diliyorum ama olmuyor. bütün dost ve akrabalarım tarafından itildiğim yer hep yalnızlık oluyor. üzülmenin de bir işe yaramayacağını bildiğimden üzülmenin gereksizliği benim daha çok canımı yakıyor. üzülmeme de üzüldüğüm bir sonsuz üzüntüye hapsolmuş gibiyim. karşılıklı iki üzüntü aynasının yarattığı sonsuzlukta boğuluyorum gibi şiirsel bir dille de yalayabilirim bütün kirimi pasımı. ancak temizlenebileceğime dair şüphelerim çok fazla.
insan önce başkalarını düşünmeli diye öğrendim ben.. kendini düşünene bencil, başkasını düşünene insan derler diye bildim. bir çok yapabileceğimden, zamandan, kendimden, ve kendimle bağıntılı herşeyden biraz çalarak insanlara verdiğimde karşılık olarak gördüğüm şeyler şaşırttı beni... nankörlük-anlamazlık-bencillik üçlüsünden oluşmuş kekremsi kokteyli bana zorla içirdiler. hem de bu içirenler de öyle düşmanlarım falan değil.. sadece ve sadece iyiliklerini (mutluluklarını değil) istediğim insanlardı..
düş'tüm. d'üşüdüm.düşün'düm.. gözlerime bir avuç toprak kaçtı. temizledim ama gözlerim yaşardı. etraf bulanık. kafam bulanık, ruhum bulanık.. kaldırdım elimi
insan önce başkalarını düşünmeli diye öğrendim ben.. kendini düşünene bencil, başkasını düşünene insan derler diye bildim. bir çok yapabileceğimden, zamandan, kendimden, ve kendimle bağıntılı herşeyden biraz çalarak insanlara verdiğimde karşılık olarak gördüğüm şeyler şaşırttı beni... nankörlük-anlamazlık-bencillik üçlüsünden oluşmuş kekremsi kokteyli bana zorla içirdiler. hem de bu içirenler de öyle düşmanlarım falan değil.. sadece ve sadece iyiliklerini (mutluluklarını değil) istediğim insanlardı..
düş'tüm. d'üşüdüm.düşün'düm.. gözlerime bir avuç toprak kaçtı. temizledim ama gözlerim yaşardı. etraf bulanık. kafam bulanık, ruhum bulanık.. kaldırdım elimi
-biliyordum birileri mutlaka olurdu yanımda-
bekledim...
-hadi diğerleri yok sanırım ama mutlaka dostlarım olur-
bekledim...
-sevgilim...?-
bekledim...
-ailem?-
bekledim...
-annem?-
bekledim...... en sonunda dayanamadım, kaldırdığım elimi indirdim.. kendi dizlerime, kendi imkanımla kaldırdım bu ağır vücudu.. ve bıraktım çok yükseklerden bu naciz bedeni yalnızlığa.
10 Eylül 2011 Cumartesi
kendi
bir çok şeyleri dönüştürüyoruz bu hayatta.. ne bileyim belki geri dönüşüm kutuları belki gregor samsa'dan bahsediyor olayım. ama öyle malesef. bazı şeyler dönüşüyor. benim içimdeki insanın ne zaman devcileyin bir böceğe dönüştüğünü bilmiyorum.
bu arada bilir misiniz ruhun kirini pasını ne temizler ? ateş değil elbette onu cehennemde tadacağız. bu dünya da ki çamaşır suyumuz gözyaşı.. ruhun çamaşır suyu göz yaşı... nasıl dandik bir benzetme değil mi ?
ama sorun şu ki artık bu yaştan sonra ağlayamamak da söz konusu. yani ağlayasın geliyor. her yeni gün yeni ayrılıklara ve değişen statükolara gebe olduğu için. ama ağlayamıyorsun ?
çirkin şeyler bunlar cidden.. insan asla güvendiklerinin yamuğunu görmemeli. zaten evriminin ortalarındaki o pis ruh böceği bu yamukları gördüğünde hemen kızışıp evrimini tamamlıyor.. çirkinleşiyorum. ben çirkinleşince dünya çirkinleşiyor.
şu anda didimdeyim.. didim de bir yerlerde bir apartta.. tutku sağolsun. velhasıl öyle uzaklarda bir yerlerde olup bu kadar kendinde olmak ne kadar acıtıyor sen bilir misin sevgili bişnev ? o kadar kendimdeyim ki, kendimde de o kadar çok insan, fikir ve olay taşıyorum ki, en son ne zaman kendim lafının kendimi kastettiğini hatırlayamıyorum. (ne salakça bir cümle okunduğunda kendini geçersiz kılan :))
velhasıl şimdi çok yazmayacağım buracıklara.. daha sonra daha detaylı.
bu arada bilir misiniz ruhun kirini pasını ne temizler ? ateş değil elbette onu cehennemde tadacağız. bu dünya da ki çamaşır suyumuz gözyaşı.. ruhun çamaşır suyu göz yaşı... nasıl dandik bir benzetme değil mi ?
ama sorun şu ki artık bu yaştan sonra ağlayamamak da söz konusu. yani ağlayasın geliyor. her yeni gün yeni ayrılıklara ve değişen statükolara gebe olduğu için. ama ağlayamıyorsun ?
çirkin şeyler bunlar cidden.. insan asla güvendiklerinin yamuğunu görmemeli. zaten evriminin ortalarındaki o pis ruh böceği bu yamukları gördüğünde hemen kızışıp evrimini tamamlıyor.. çirkinleşiyorum. ben çirkinleşince dünya çirkinleşiyor.
şu anda didimdeyim.. didim de bir yerlerde bir apartta.. tutku sağolsun. velhasıl öyle uzaklarda bir yerlerde olup bu kadar kendinde olmak ne kadar acıtıyor sen bilir misin sevgili bişnev ? o kadar kendimdeyim ki, kendimde de o kadar çok insan, fikir ve olay taşıyorum ki, en son ne zaman kendim lafının kendimi kastettiğini hatırlayamıyorum. (ne salakça bir cümle okunduğunda kendini geçersiz kılan :))
velhasıl şimdi çok yazmayacağım buracıklara.. daha sonra daha detaylı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)